Otobüste tek başına
yolculuk eden bir adama atfedilen yalnızlık ile dünya üzerinde kalan son insana
atfedilen yalnızlık aynı mıdır? Bu atfedilen gerçekten yalnızlık mıdır?
Yalnızlık öznenin kendisini şeylerden
soyutlaması mıdır? Öznenin şeyler ile bağlantı kurması onun yalnızlığını
giderir mi ? Yada şarkıda söylendiği gibi, yalnızlık ömür boyu mudur? Ve ben
neden bu kadar çok soru soruyorum?
Kalabalıktayım,
gittiğim her yer kalabalık, bir özne olarak sürekli diğer özneler ile iç
içeyim, şeylerle birlikte varım. Eminim ki varlığımın yahut varoluşumun (bu
ikisinin ayrımını bu noktada yapmıyorum) kaynağı diğer öznelerdir. Benim
hayatımı kuranlar onlar oldular ve ben, beni ben diye niteleyebiliyorsam bu
şüphesiz ki ‘’onlar’’ sayesindedir. Ancak beni ben yapan özneler, ben
yaptıkları şeyin yalnızlığını yok edemezler/edemiyorlar.
Zaten, yalnızlık
özneler ile giderilebilecek bir şey olsaydı, yalnızlık diye bir kavram olmazdı
çünkü insan öznelerden kopuk değildir. Ancak insanlar her zaman yanlış
anladıkları gibi, bunu da anlamadılar. Özneyi yalnızlıktan kurtaranın bir
özneler birliği veya başka bir özne olduğunu sandılar. Bir masada tek başına
oturan bir adama yalnız dediler, bir otobüste tek başına yolculuk edene yalnız
dediler, sevgilisi olmayan bir kadına/erkeğe yalnız dediler, ama yalnızlığı
anlamadılar. Yalnızlığı sadece özneye bağlı olmadığının ayrıtına varamadılar,
özneler ve şeyler, özneyi tek başlarına yalnızlıktan kurtaramazlar. Mesele ben
ile başka bir ben’in bir araya gelmesi değildir, mesele kendiliğimin başka bir
kendilik ile bir araya gelmesidir. İnsanlar kendi oluşlarını açmadıkları sürece
yalnızlık ömür boyu sürebilir.
İşte, ben-kendim
ayrımını dile getirebileceğimiz nokta burasıdır. Düşünüyorum, neden dilde böyle
bir ayrıma ihtiyaç duyuldu? Neden Yunus
Emre ‘’bir ben var benden içeri’’ diye bir şey yazdı? Ve benlik, kendiliğini ne
kadar bilebilir?
Bu yazının tümünde
olduğu gibi, yine ‘’benlik’’ düşüncelerim ile bunlara yanıt verebilirim.
Kendilik bir tohum olabilir, ancak benlik bir ağaçtır ve ağaçlar toprak, su,
güneş, hava olmadan var olamazlar. İnsan benliğini ne zaman kazanır? Diye bir
soru duysanız bu çok anlamsız gelmeyecektir.
Ancak benlik kazanmak nedir? Sorusu ortaya çıkacaktır. Hemen peşine,
benlik kazanılacak bir şey ise bunu kimden veya neyden kazanırım? türünde yeni
bir soru ekleyebilirim.
Bellek aslında
kazanılan değil, oluşan bir şeydir. İnsan benliğinin, ben olma halini
anlamasını benlik olarak adlandırır. Yani beni, aslında bu ben olma durumuna
gelirken, sen, o, siz ve onlardan topladıkları ile bu duruma gelir. Ben aslında
bütün hayatım boyunca tanıdığım insanlardır, benlik henüz oluşumu tamamlanmamış
ve ölüme kadar tamamlanmayacak olan bir örtüdür.
Kendilik ise bu örtünün
altında yatan gerçektir. Herakleitos’un aradığı şey iş budur. ‘’Kendimi
arıyorum’’ der Herakleitos, burada kendim’den daha fazla bahsedilemez ancak bunun,
yalnızlığımı giderecek şey olduğunu söyleyebilirim. Kalabalıkta insanlar,
benlikleri ile var olurlar, o sırada kendilikleri kapanır, körelir. Bu noktada
insan, iki insan veya bir insanlar grubu birbirlerine kendiliklerini açar
iseler, yalnız olma durumu ortadan kalkabilir.
Kendiliği, başka bir
kendilik ile bütünleştiği kadar, insan yalnızlığın dışına çıkabilir. Sevgilim
olması, arkadaşlarım olması, partilere katılmak, kalabalıklara girmek beni
yalnızlıktan kurtarmaz. Aynı şekilde, bir masada tek başıma oturmam da beni
yalnız yapmaz.
Yalnızlık kelimesi,
yalın kelimesinden türeyen bir kelime, insanın yalın olma durumunu tanımlıyor. Bir
insanın en yalın şeyi kendiliğidir. Yalnızlığının yok edilmesi gereken/ yok
edilebilecek olan, ben değil kendimdir.