30 Kasım 2012 Cuma

Bir Edip Cansever şiiri.

içindeki sessiz parlaklık
elini kestiğin bir yerlerden görünür
sözgelimi bir tırnak kenarında
kalbini anlatırken kalbinde
bir şiir okurken şiirden sızan kanda

öyle ki
gözlerin maviyse de pembeyle bakarsın bana
kalır aklımda
çünkü o
ekim günleriyle aralıksız boyanan
bir ırmağın durgun sesidir
iyi ya, ekimdir işte, kasıma ne kalmıştır şurada
yani bir çay ocağının başında
bir adam şekerlere çocukluğunu sevdirir.

nereden nereye
dün akşam evinin önünden geçtim
nedense uğramadım sana
sanki dünyaları kapsayan bir uğultu
azala azala
yol boyunca yapraklarda oluştu
boğaziçi iskelelerinden birinde
sarı bir elmayı dişledi bir iskele memuru
iyi biliyorum günlerden perşembeydi ve akşam
o kadar da akşam değildi
hafifçe yanmış bir simit yenebilirdi
okumayı bilsem köşedeki eski çeşmenin
saçları örgülü çeşmenin
alnı armalı çeşmenin
yazıları rahatça
okunabilirdi.

göksu deresinin orada
köhne ahşap bir bina
üstünde bir yazı: brasserie
sanırım işgal zamanlarından kalma
kıyıya çekmiş motorunu ahmet abi
şimdilerde dikiş dikiyor gecekondusunda
nicedir gördüğüm de yok
yüzyıllardır geçmiş sanki aradan
gerçekte zaman da ne ki
o olmasaydı, onlar olmasaydı
gelecekte insan gibi yaşamanın onuru
elbette gecikirdi
yeri gelmişken saygıyla, içten
merhaba ahmet abi.

saat yirmi on beş'de bir vapur var köprü'ye
çay ocağının karşısında oturacağım
demli çay, mavi gözlerin
gözlerin neden mavi
aklıma geldi birden
istanbul'da doğup büyüyen
herkes
masmavi düşünür kendini bir mozayık gibi
mavi bir dünyadan gelir en önce
mavilerle yaşlanır
koyu mavi bir toprakla örtülür üstü
geçelim
daha pek düşünmek istemiyorum ölümü
yeter ki eksilmesin öfkem
yeter ki aklım gücüm yerinde
ve sonuna kadar direnmede

adımı unutup
bir kaya gibi sert ve görkemli kalmayı bileyim
elbette umutsuzluğa düşerim bazan
elbette umutluyum her zaman
neden yazılır bir şiir
çünkü nasıl aşılabilir başkaca
insanın karmaşıklığı.

evet
dün akşam evinin önünden geçtim
içim hem kimsesizdi hem kalabalık
bu demektir ki sevgisiz düşünemiyorum sevdayı
bana söz ver yarın akşam
göze al her şeyi yeni baştan konuşmayı.




23 Kasım 2012 Cuma

Kadıköy.

Kadıköy'ü çok sevdim, severim. Hatta bilinç ile geçen ve çok uzun olmayan yaşantıma baktığımda hiçbir yeri sevmediğim kadar çok severim. Kadıköy kadar sevdiğim yer yoktur ama kişiler vardır. Bu kişilerin de Kadıköy ile ortak noktaları vardır, hepsi -kadıköy dahil- onlara karşı duyulan sevgiye önem vermezler, benim sevgim karşılıksız kalır her koşulda.

Kadıköy'e bağlandığım ilk günü hatırlıyorum, tarihi, günü, saati, gidiş şeklimi, ilk nereye ayak bastığımı, hangi sokağa girdiğimi, kime baktığımı hatırlıyorum da bağlandığım günü yaşıyorum, evet evet o günü hatırlamıyor yaşıyorum.

Daha sonraları baktığımda Pazar günleri Kadıköy'ü bir başka seviyor olmam da o bağlılığa dayanıyordur belki, her sokağına başka türlü bir aşk besliyorum, her göz göze gelişlerimize beslediğim gibi. Kadıköy ile birlikte başlayan, yol uzadıkça eskiyen bağlılıklar artık kopmaz oldular.

Çok sevdim, severim ve her gidişimde eksik olan bir şeyi ararım, bazen bir sokak arasında, bazen akmar pasajında, bazen bahariyede banklarda, bazen iskele önlerinde, bazen minibüs yollarında, bazen boğaya çıkan bir yokuşta, bazen oturduğum bir yerde arka masamda, sağımda, solumda her yerde arıyorum, ne zaman bulacak gibi olsam gözlerimi kaçırıyorum.

Bazı şeylerden vazgeçilmiyor.

Kaybettim tamam kabul.