1 Aralık 2012 Cumartesi

Sevgi

Gerçekten bir insanı sevmekle mi başlayacak her şey? Sevmek, sevginin nesneye yönelmiş hali ise ve sevgiyi nesneye yönelten kişi ben isem, benimle mi başlar her şey? Peki ben kimim, sevgime nesne bulamadığım sürece ben ne kadar varım, ne kadar başlangıçtayım?

Sokrates öncesinde bir filozof vardı, adı Empedokles. Bize sevginin her şeyi birleştirdiğini söylüyordu bu filozof, ona göre nesnelerin, evrenin, insanların, her şeyin birbirine tutunmasını sağlayan şey sevgi idi. Ancak onun bahsettiği şey bizim düşündüğümüz gibi, soyut, varlığa gelmemiş bir şey değildi. Aksine ona göre sevgi elle tutulabilecek bir şey idi, olmak zorundaydı. Aslında Sokrates öncesi filozoflara baktığımızda sevgiyi bir bütünleştirici olarak görmek normal bir şeydir diyebiliriz, ancak Platon gelip bunların hepsini dağıtına kadar.

Şimdi geriye döneyim, sorduğum bir kaç soruya kendime yönelerek cevap aramaya çalışayım. Sevgi nin sevdaya dönüşebilmesi için bir nesneye yönelmesi gerektiğine eminim, olunmalı da, ancak bu nesne nerede olmalı? dışarıda, içeride veya bambaşka bir yerde. Nesne bir kadın da olabilir, bir hayvan da, hatta nesne tanrı da olabilir. Ancak bunların tamamen dışında sevgi nin nesnesi kendisi de olabilir. Kendisine dışarıda nesne bulamayan bir sevgi, elbette kendisine yönebilir, yönebilmelidir. Ancak burada kastettiğim kişinin kendine sevdalı olması değil, öyle olsa idi egoist bir ben ile karşı karşıya kalırdım. Burada sevginin sevgiye sevgi duymasın, tamamıyla sevginin sevgiye yönelmesi durumudur, bu kendi kaşına, gözüne, saçına aşık olma durumu değildir. Zaten sevgi dışarıda bir nesne bulup ona yöneldiğinde, ve bu nesnenin sevgisi ile bütünleştiğinde artık ortaya çıkan tek bir sevgi olmayacak mıdır? Yani sevgi dolaylı olarak yine kendine yönelmeyecek midir?

Sevgiyi nesneye yönelten kişi eğer ben olursam, burada düşünce ve akıl devreye giriyor demektir. Ancak sevgi-sevda durumu akıl dışı bir kavramlar bütünü olmalıdır. Demek ki bu yönelimi sağlayan ben değilim, ben olmadığım gibi kendim de değildir. Sevgi kendi bilinci olan bir şey, ancak bu bilinç bir akılsallık taşımıyor. Sevgi kendi kendisini besliyor, yani bilinç-sevgi ilişkisinden ziyade sevgi-sevgi ilişkisi var. Kendisini besleyerek bir yönelim yaratmaya çalışıyor, yöneleceği diğer bir sevgiyi o  seçiyor, ve sevgi akılsal düşünemediği için nesnenin güzelliğine bakmıyor, en azından zihin ile algılanacak bir güzelliğe bakmıyor. Demek ki sevgiyi yönlendiren bir benlik yok, demek ki her şey benimle değil sevgi kavramının kendisi ile başlıyor.

Heidegger, yalnız olmama durumunu tanımlarken miteinander-sein kavramını kullanıyor. Yani bir varlık etrafında birlikte olmak diyor Heidegger, işte sevgi, karşısında sevgi isteyen bir sevgi bulduğunda bir varlık etrafında toplanılmış oluyor. Yani her şey sevmekle başlıyor.

Ve neden bilmiyorum, ben bunları yazarken aklımda olan tek bir şey vardı: ''sen beyaz bir kadınsın uzaktaki / gözlerin aklımdan çıkmıyor..''



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder